Resesyon mu, Depresyon mu ?

Resesyon mu Depresyon mu?

Dünya piyasalarında art arda gelen kötü haberlerin etkisiyle, 2013 yılına dair olumsuz beklentiler, çok erken bir şekilde mali piyasalar tarafından fiyatlanmaya başladı. Spekülatörler Amerika odaklı yeni bir kriz dalgasının, bir öncekinden çok daha etkili bir şekilde hayatımızı etkileyeceğini savunuyorlar. Aslında küresel ekonominin yeni bir parasal genişleme tabanı bulmaya yönelik büyük beklentileri vardı ancak birçok ülkede açıklanan likiditeye yönelik önemli bir paket yok. Son düzenlenen G-20 zirvesinde ülkelerin büyüme endişeleri dile getirilmişti ve bunun bir yansıması olarak merkez bankaları dümene geçerek faiz indirimiyle kemerleri gevşetmeyi uygun buldu.

Dünyada bu tarz çabalar olurken bir önceki seneyi dünya klasmanında büyüme figürleri anlamında ikinci sırada geçen ülkemizde, içinde bulunduğumuz yıla dair koyulan hedef aslında reel piyasalarca çok iyi kavranamamıştı. Bir önceki yıla göre yarı büyüme hedefi, bizim gibi gelişime aç, genç bir nüfusa sahip ülke için çok büyük bir kontrol gerektiriyor. Merkez Bankası ilk yarısını geçtiğimiz 2012’de bunu, bana kalırsa çok ciddi olarak uyguladı. Buna rağmen % 3,2‘yle gerçekleşen ilk çeyrek rakamı, akmaya çalışan azgın nehrin önüne ne kadar büyük set koyarsanız koyun fayda sağlamayacağına işaret oldu. Dördüncü ayla , yedinci ay arasında imalat endekslerinde, yeni inşaat başlangıçları ve tüketici endekslerinde yaşanan daralma, reel piyasada acaba bir durgunluk mu başlıyor sorusunu oluşturdu…. Öncelikle belirtmeliyim ki, gerçek bir durgunluk, uluslar arası deyimiyle resesyondan bahsetmek için özellikle iki dönem gerçek anlamda bir küçülme yaşamak gerekiyor. Bizim durumumuzda böyle bir şey yok. Avrupa Birliği’nde bozulan güç dengeleri ve artık çok yüksek sesle tartışılan Euro‘nun, kısa geçmişinin acı bir sonla biteceği beklentisi, güney sınırımızdaki sıcak gelişmeler ışığı altında, aslında Merkez Bankası, Sanayi Bakanı’nın net eleştirisine rağmen şu ana kadar durumu iyi idare etti gibi geliyor bana. Özellikle bankaların disponibilite yükümlülüklerindeki aktif takip, faiz koridorundaki disiplinli uygulamalar neticesinde, olası krize göre defansif önlemlerini alma konusunda mevcut şartlara göre mükemmel bir dirayet mevcuttur. Çok değil 15 yıl önce biri çıkıp IMF’e kredi kullandıracağımızı söylese, hangimiz inanırdık?

Şimdi esas soru; Bundan sonra ne olacak? Cumhuriyet tarihinin en büyük teşvik paketi açıklanmışken, İSO’nun açıkladığı ilk 500’deki firmaların performans kaybı nasıl telafi edilecek? Acaba çok iyi uzmanlarca yönetilen bu büyük firmalarda o nahoş kokuların etkisindeler mi? Yoksa buna dair farkındalık henüz mevcut değil mi? Büyüme rakamlarımızı , makro ekonomilerin olumsuzluklarından arındırarak nasıl koruyabileceğiz? Bunu yorumlamak için kendi ülkemizde yapacağımız uygulamalardan önce, küresel ekonomideki birkaç çok kritik barajı iyi izlememiz gerektiğine inanıyorum. Öncelikle, Ağustos ayında ABD merkez bankası (FED) toplantısından çıkması muhtemel parasal genişleme kararı ve yeni bir likidite paketi haberi tüm global piyasalar için önümüzdeki dönemde önemli bir likidite hareketinin müjdecisi olabilir. Hatta ve hatta bu gerçekleşirse 2009 yılında oyuna geri dönüş misali yine efektif bir bol ve ucuz para dönemi yaşayabiliriz. Unutmayın, sadece iki hafta önce bu tarz bir iteleme 4 büyük Avrupa Merkez bankasında da uygulandı ve gecelik borçlanmalarda eksi faizi gördük !!! Avrupa bu durumu koruyacak konsensüs, büyük ağabeyler küçük ağabeyler dengesi ve dini korumacılık ilkelerini çalıştırıp , kimilerine göre sıkıntıları çok büyümüş İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelere gerekli enjeksiyonları yapabilirlerse , resim olumlu anlamda değişir. Merkez Bankası tüm bu gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve elleri bir önceki döneme göre daha güçlü. Şimdi merakla önümüzdeki dönemde iktidarın önemli isimlerinin Merkez Bankası’nın sıkı para politikasının abartıldığına dair eleştirisine yönelik bir hareket gelip gelmeyeceğini bekliyoruz. Politika faizlerinde herhangi bir değişiklik uygulanacak mı? Bankaların daha rahat hareket edebilmesi adına faiz koridoru daraltılacak mı? Şu ana kadar yaklaşık 3,5 puan civarındaki fark hem yabancı para kurunun stabilitesi hem de bankaların kontrollü olması açısından yeterli oluyordu. Bu denge ne şekilde bozulacak?

Eğer yukarıda bahsettiğim gibi Amerika Merkez Bankası’ndan olumlu bir haber gelmez, Avrupa Birliği dağılım sürecini hızlandırırsa, Merkez Bankası’nın enflasyon ve cari açığa yönelik risklerini koruma adına sıkı para politikasını arttırarak devam edeceğini düşünüyorum. Enflasyonda hedeflerin aşılmış olması da bu beklentimi destekliyor. Mevcut iktidarın kendine olan güveni, bir sonraki yıl yaklaşan seçim nedeniyle kemerleri popülist bir şekilde gevşetmeden mevcut disiplini korumayı seçebilecektir. Ama bizler bunu reel piyasalarda düşük perakende hareketliliği ve projeksiyon yaparken çok daha sıkı kontrol mekanizmaları geçirerek yaşayacağız. Beyaz ve mavi yakalıların tüketime ara vermek zorunda kalması, yüksek bireysel borçluluk bu sıkı para politikalarında olağan bir durum. Bu yüzden en efektif küçülme politikalarına dair, B planlarınızı elinizin altında tutmanızda fayda var.

Bütün yatırımlarınız ve finansal yönetimlerinize dair, 20 yıldır söylediğim iki altın kuralı unutmamanızı rica ederim;
1- Finansal yönlendirmeler açısından, ASLA PROFESYONELLERE GÜVENMEYİN !!!
2- Stratejik planlarınızda kar/zarar hesaplarınızdaki gerçekleşmelere sadakatle uyun. Beklediğiniz karı yaptınız; cebe alın. Zarar gerçekleşti ve Stop Loss noktanızı buldunuz; kolu kesin .

Göreceksiniz daha kontrol edilebilir ve planlanabilir bir yönetiminiz olacaktır. Bu mübarek ayda bu tavsiye için de, Hakan kulunuza bir dua çok olmaz herhalde. Herkese hayırlı Ramazanlar…