Geleceğin Esiri Olma, Bugünün Kralı Ol !

Günümüz dünyasında endüstriyel pazarlama her geçen gün harcama güdümüzün üstüne daha sert , akılcı  ve pragmatik yollarla baskı yapmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin , farkındalığı düşük insan kitlesi bu akıma kolayca kapılarak, aslen sahip olmaması gereken bir zenginliği kiralamaktadır. Kiralamaktadır diyorum çünkü, 36 ay taksitli aldığınız telefonunuz, son taksit ödenene kadar sizin değil, kışlık giysileriniz ödeme periyotları yazın sıcağına, yaz tatilinizin taksitleri çoktan bir sonraki tatiliniz bütçesine geçmiş durumda.

Aslına bakacak olursak kazandığınızla sınırlı büyüme yerine, dış kaynakla daha hızlı büyüme ihtiyacını bazı açılardan anlayabiliyorum. Zorunlu harcamalarını düştükten sonra açığa çıkan bütçeyle, kazandığınız para cinsinden borçlanarak uzun vadeli bir ev sahibi olmanın yerel inanışlarda muhakkak bir anlamı vardır. Yada hayatınızın anlamı, geleceğiniz, gözünüzün nuru çocuğunuzun eğitim masraflarını uzun vadelerde ödeme zorluğuna katlanmayı. Ancak değişim hızı çok yüksek ağırlıklı parekende ürünlerin uzun vadelerde alınması sizi geleceğinizin esiri yapmaktan öteye gidemez.

Ülkemizin son 15 yılında bu konuda bankaların iteklemesiyle, gelirinin beş altı katı borçlanma kapasitesine sahip olan halkımız, ayağını gazdan hiç çekmeyerek birçok üründe ülkemizi aranan parakende pazarlarına sokmayı başardı. Özellikle gıda ve akaryakıttaki uzun vadeli alım imkanları süreç içerisinde insanların ileri vadeli gelirlerini blokeye alarak , karamsar bir havaya girmelerini, sahte bir büyümeyi ve birçok aile dramını da beraberinde getirdi. Öyle ki, sağlıklı büyümeyi seven, kayıt içi harcamalarına bayılan hükümet bile gelişmelerden endişelenerek bu konuda hızlı ve kontrolsüz büyümenin önüne geçecek bazı önlemler almaya hazırlanıyor.

Buraya kadarki masalsı kısım birçoğunuzun malumu ama daha önceki yazılarımı okuyanlar, rakamlara olan sadakatimi bilirler. Çünkü kart dünyanızda size verilen hareket alanında hayali gelişmeler kat ederken , olayın vahim kısmına da vakıf olmalısınız diye düşünüyorum. İnanılmaz bir şehvet ve açlıkla büyütüyoruz bu çukuru; ülkemizde kişi başına 1,9 kart düşüyor 90 milyonun üstünde banka kartı var ( Bunlar masum çünkü içi doluysa iş görür ) ama Mayıs 2013 rakamlarına göre cebimizdeki kredi kartı sayısı 56,4 milyonu geçmiş durumda. 39 milyon ATM’den 2.240.000 POS makinesi , mail order ve artık sanal imkanları kullanarak 287 milyon adet işlem gerçekletiriyoruz.

Benim güzel ülkem; büyük kısmı kısa süreli kullanım için olan bu çukuru büyütüp  geleceğini ipotek altına almayı sürdürürken, 2004 yılında başlayan ve bir yıl önce hükümetimizin %25’lik prim desteği verdiği Biresyel emeklilik sisteminde, müthiş tanıtım ve bu büyük desteğe rağmen poliçe sayımız 4 milyona ancak ulaştı. Bu aslında bireysel tasarruf ve harcamaya bakış açımızı çok güzel anlatıyor.

Şu anda meclis komisyonlarında bu konuda ciddi bir planlama mevcut. Kanunlaşır ve uygulamaya konur konmaz bilemem ama ayakları yere sağlam basan bir ekonominizin olması için doğru adımlar atmalısınız. Ölçemediğiniz hiçbirşeyi yönetemezsiniz. Eğer yapabileceğinizden daha fazlasına sahip olmak istiyorsanız, bunu sınırsız ve ölçüsüz dış kaynak kullanarak yapmayınız. Sonu hüsrandır !

Bütçenin büyüğü küçüğü olmaz. Bütçe bütçedir. Risklerinizi yönetin, emperyalizmin en güzel oyuncaklarından faydalanırken rasyonel olmaya gayret edin. Hiç bir şey bilmiyorsanız, bir yol gösterininiz yoksa; atasözleri lugatını açın. Orada ayaklarınızı yorganınıza göre uzatmanız tavsiye edilecektir. Ve bu konu için muhteşem olan sözü de kaçırmayacaksınız eminim.

‘’Az aslında çoktur. ‘’

 

Hakan TARIM

Orsiad Gazetesi Ekonomi Yazarı