İnşaat sektörü açısından dünya ile rekabet edebilecek noktadayız!

“İNDER Genel Sekreteri Abdullah Baysal: İstanbul’daki mevcut yapı stokunun yüzde 67’si en kısa zamanda yıkılarak yeniden yapılmalıdır…”

Türkiye’nin ulusal ve uluslar arası düzeyde en etkin sanayi gücü olarak inşaat sektörü ekonominin lokomotifi olmaya devam ediyor. İnşaat sektörü çok sayıda meslek kolunu ilgilendiren binlerce ürünle ilintili. Hiçbir ekonomik faaliyetin bu kadar çok ve doğrudan ya da dolaylı etki doğurma gücüne sahip olmadığı günümüzde inşaat sektörünün sorunlarına ve en önemli yapısal kurumu olarak İNDER’in çalışmalarına ilişkin bilgi alma ihtiyacı duyduk. Bu nedenle ziyaret ettiğimiz dernek merkezinde sorularımıza samimi yanıtlar veren İNDER Genel Sekreteri Abdullah Baysal’ın anlattıkları inşaat sektörünü olduğu kadar bu sektöre katkı sunan mobilya ve mobilya yan sanayicilerini de doğrudan ilgilendirdiği gibi bir sonucuna vardık.

ORSİAD: Derneğiniz hakkında ve genel olarak inşaat sektörü hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
İNDER İstanbul İnşaatçılar Derneği 1967 yılında kuruldu. O dönemde kurulan ilk sivil toplum örgütlerinden biriyiz aynı zamanda. Üye sayısı bir ara 4 bine kadar çıktı. Kuruluşundan bu yana ülkemizde en etkin sivil toplum örgütü olan derneğimiz belli zamanlarda kamusal alanda da hizmet vermiş SSK, Bağkur gibi kuruluşlara ara hizmet sunmuştur. Bu sırada çok enteresan başka bir şey de olmuştur. Zaman zaman karaborsanın, demirin, çimentonun, birtakım ürünlerin karneye bağlandığı dönemlerde İNDER üyesi olmak koşulu getirildi. Bu dönemde doğal olarak çok sayıda üye kaydı gerçekleştirildi.
Biz 2012 yılından itibaren yeniden yapılanma sürecine girdik. Bu aşamada şunu amaçladık: İNDER İstanbul İnşaatçılar Derneği yalnızca yapı müteahhitlerini değil tüketiciyi de bilinçlendiren, bu hususta şeffaflık ilkesini ön plana çıkartan bir yapılanma gerçekleştirmeliydi. Bu aşamadan sonra üye yazımında artık çok daha seçici davranmaya özen gösterirken, özellikle şeffaf olmaya daha fazla önem vermeye başladık. Şeffaflığı yalnızca bilanço açısından değil yapı müteahhitliği açısından, yaptığı hizmetler veya yapmadığı hizmetler açısından da değerlendirmeye başladık.
İNDER İstanbul’da ve hatta Türkiye’de yapı müteahhitlerini temsil eden tek sivil toplum örgütüdür. Yayın organımız var, basınla oldukça iyi ilişkilerimiz var, çok iyi çalışan bir Yönetim Kurulumuz var… Az önce de söyledim üye alırken oldukça duyarlı davranmaya çalışıyoruz. İlkelerimize birebir uyan, kamuoyunda tartışma yaratan veya olumsuz davranış içerisinde olanları üyeliğe kabul etmiyoruz.
İnşaat sektörüne gelecek olursak… Yakın zamanda birbiri peşisıra çıkartılan üç yasa; kentsel dönüşüm yasası, afet alanlarının dönüşümüne ilişkin yasa ve yabancılara konut satışıyla ilgili yasa, yapı müteahhitliği alanında oldukça geniş bir etkileşim yarattı. Buna karşın bazı sıkıntılara da yol açtı. Örneğin KDV sorunu. Henüz tam olarak kesinleşmemiş de olsa bu konu sorun olacak gibi görünüyor. Birçok yapı müteahhiti arkadaşımız bu yasa nedeniyle zor durumda kaldı. Ruhsat alma aşamasında olan, sözleşme yapan yapı müteahhiti arkadaşlarımız oldukça zor bir durumla karşı karşıya kaldı. Çünkü sözleşme yaptılar ancak, ruhsat alacakları sırada karşılarına birden yüzde 18 KDV artışı geldi. Bu elbette oldukça yüklü bir maliyetti. Henüz bu sorunu çözebilmiş değiliz.
İster dünya geneline ister İstanbul özeline baktığımızda konut stoku açısından problem yaratacak bir durum yok. Mevcut yapılaşmayı, nüfus artışı ve kent ölçeğinde ele aldığımızda ve matematiksel açıdan değerlendirdiğimizde üretilen konutlar her türlü koşul altında mutlaka karşılık buluyor. Bu bağlamda sektör açısından sorun yok. Yalnız yabancıya konut satma meselesinde birtakım sorunlarla karşılaşacağımızı öngörüyoruz. Tapu sorunu, kiralama sorunu, devir sorunu gibi… Bunların acil olarak çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun için de ilgili bakan ve kurumlar nezdinde girişimlerde bulunduğumuzu belirtmemiz gerekiyor. Sanıyorum bu girişimlerimiz olumlu bir şekilde sonuçlanacak.
Bir diğer başlığa daha değinmekte yarar var. Halkımızın da bu konuda bilinçlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle kat maliklerinin bilinçlenmesi lazım. Bu yasaların iyi niyetle çıkartılmış olduğundan kuşkumuz yok. Bu nedenle yasaların bize sağladığı hakları fırsatçılık, zenginleşme aracı olarak görmemek azım. Özellikle Fikirtepe’de yaşananları görmezden gelemeyiz. Orada daha önce yaşayanlar, gecekondu sahipleri bunu fırsat bilip zenginleşmeye çalıştılar, bu yanlıştı. Fırsatçılara fırsat vermememiz lazım. Bunun sonuçlarının kötü olacağını söyleyebiliriz. İşte Fikirtepe’de yaşadıklarımız. Orada sözleşme yapan müteahhit arkadaşlarımız sıkıntı içerisinde. Orada daha önce yaşayan gecekondu sahipleri hiçbir sıkıntı duymuyor. Çünkü yaşamları sürüyor. Zenginleşmek için ellerine geçen fırsatı sonuna kadar hatta abartarak kullandılar. Bunun kesin olarak önüne geçmek gerektiğini vurgulamalıyız. Planı doğru okumak lazım. Bu noktada yerel yönetimlere çok fazla görev düşüyor. Yerel yönetimlerde görev yapan özellikle planla, imarla ilgili birimlerin oldukça bilinçli hareket etmesi, çok duyarlı olması gerektiğini düşünüyoruz. Yanlış bir bilgi, ilgisiz bir bilgi çok farklı sonuçlar doğurabilir. Bunun ayırdında olmak gerekiyor.
Markalı konutlara önem veriyoruz. Artık ülkemizde geçmişe baktığımız zaman -bizim bu noktada bir tespitimiz var- İstanbul’un mevcut yapı stokunun yüzde 40’ı ekonomik ömrünü, konutların yüzde 27’si ise depreme dayanıklılığını yitirmiş durumda. Dolayısıyla İstanbul’daki mevcut yapı stokunun yüzde 67’si en kısa zamanda yıkılarak yeniden yapılması gerekiyor.

Bunun tam karşılığı ‘kentsel dönüşüm’ sanırım?
‘Kentsel dönüşüm’ evet ama afet riski taşıyan alanların ‘yeniden yapılanma’sı teriminin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Çünkü ‘yeniden yapılanma’ kavramı karşılık olarak beklentileri daha azaltıyor. ‘Yeniden yapılanma’ zenginleşmeyi değil insanca yaşamayı öneriyor. Her gün korku içerisinde yaşamaktansa insanca yaşamak, sağlıklı yaşamak gerekir diyor. Çünkü bizim kültürümüzde barınmak kutsaldır. O kutsallığı inançlarına paralel bir şekilde yenilemek lazım. Bunu kar amaçlı bir bakış açısıyla ele alırsanız ciddi sıkıntılarla karşılaşırsınız. Bu nedenle markalı konut yapmanın gerekli olduğuna inanıyoruz. İNDER Genel Başkanı Nazmi Durbakayım’ın söylediği gibi; hanımlarımız manavdan domates alırken çok fazla seçici davranıyor, aynı şekilde sebze alırken de oldukça seçici davranıyor… Buna karşın hiçbir konut alıcısı konut alırken aynı özeni göstermiyor. Örneğin konut alacak insanların aldıkları konutun bacasının nerede olduğunu merak ettiklerine ben hiç tanık olmadım. Konut alırken gider mutfağa bakarız, banyoya bakarız, belki yatak odasına bakarız ve tamam deriz. Oysa imar durumu, ruhsat durumu var mıdır, statiği doğru mudur, doğru beton kullanılmış mıdır bilmeyiz ve ilgilenmeyiz. Oysa Avrupa’da 18 yaşından küçük insanların çalıştırılıp çalıştırılmadığı bile sorgulanır oldu. Biz maalesef önyargılarımızla hareket etmeyi bir alışkanlık haline getirmişiz. Kesinkes bu davranış tarzımızı sonlandırmalıyız. Yani konut alıcısının çok duyarlı olması gerektiğini söylemeliyiz. Maketten alış yapıyorken ruhsata özen göstermeliyiz. Özellikle maket üzerinden satış yapılıyorken o binanın ruhsatı var mı yok mu sorgulanmalıdır. Çünkü maketten satış insanların algılama sistemlerini değiştiriyor. Özellikle doğru yapıldığı zaman, doğru işlettiğiniz zaman maket sistemi çok sağlıklı bir sistem. Hatta bu durumda alıcının kar ettiğini de söyleyebiliriz. Kötü niyetli satıcıya kamunun izin vermemesi gerektiğini ayrıca vurgulayalım. Esenyurt’ ta olanları görüyoruz. O konutlar yerel yönetim orada göz yummamış olsa satılabilir mi? Mümkün değil! Bu nedenle kamu göz yummadığı zaman, bu tip olaylara duyarsız kalmadığı zaman, kazanan her zaman vatandaş olur. Konut alırken bu nedenle vatandaşın duyarlı olması gerektiğine özellikle vurgu yapıyoruz. En azından niyeti olmasa bile bir bankaya gidip kredi başvurusunda bulunmasının yararlı olduğu söyleyebiliriz. Çünkü banka bu hususta çok daha titiz inceleme prosedürlerine sahip. İlgili bina veya konut hakkında bu nedenle en açık bilgiyi bankalardan bu şekilde almak mümkün olabiliyor. İNDER olarak biz de şunu amaçlıyoruz: Yeni çalışma anlayışımızı oluştururken bu tip bilgi birikimi sayesinde, bildiklerimizi kamuoyuyla paylaşma düşüncesi ve arzusundayız. Alıcı bizim internet sitemize girdiğinde o bina veya binalar hakkında net bilgilere ulaşma şansı bulmuş olacak. Sistemi işletmeye ve olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Öyle sanıyorum ki yıl sonuna kadar bu hizmeti işler hale getirmiş olacağız.

ORSİAD: İnşaat sektörü özellikle son yıllarda, son 10 yılda Türkiye’nin bir motor sanayi gücü şeklinde bir işlev üstlendiğine tanık oluyoruz. Bizim gibi ülkelerde inşaat sektörü peşinden getirdiği çok sayıda alt sektörün yürütücüsü olması nedeniyle motor sanayi olarak dikkat çekiyor. 2012 yılında bu anlamda pek bir sorun yaşamadınız ama son aylarda ve 2013’te bir durağanlaşmadan söz ediliyor. Buna ne kadar katılırsınız?
Dediğiniz doğru. İnşaat sektörü Türk ekonomisinin lokomotifi konumunda. Şu anda inşaat sektöründe, yapı müteahhitliği sektöründe 360 sanayi kuruluşunun girdisi var. Bu sanayi kuruluşlarının parça bazında katkısı 4 bin küsura denk geliyor. Bu bağlamda her dönemde olduğu gibi yapı müteahhitliği sektörü ekonominin lokomotifi olmaya devam edecek. İstihdam bakımından, vergi bakımından ve üretim anlayışı bakımından… Her anlamda lokomotif bir sektör… Son dönemde yabancıya konut satmakla beraber ithalat ve ihracat açısından da çok ciddi girdi sağlayan bir noktaya geldi. 2013 yılında 2B olarak bilinen orman vasfını yitirmiş arazilerin imara açılması, mütekabiliyet yasası, Katma Değer Vergisi’ndeki oranların netleşmesiyle hedeflerin tutturulabilir olduğuna inanıyoruz. Bunların sağlıklı olması koşullarında hedefler tutturulabilir, sıkıntı olmaz. Ama her zaman bazı sıkıntıların yaşanacak olması kaçınılmazdır. Arzumuz bunların geçici olmasıdır.

ORSİAD: Haklısınız… İnşaat sektörü çok sayıda meslek kolunu ilgilendiren binlerce ürünle ilintili. Hiçbir ekonomik faaliyetin bu kadar çok ve doğrudan ya da dolaylı etki doğurma gücüne sahip olmadığı dikkate alındığında inşaat sektörünün neden lokomotif güç olduğu, gelişmekte olan ülkeler için neden vazgeçilmez olduğu daha kolay anlaşılır. Diğer yandan kentsel dönüşüm çalışmaları inşaat sektörünü tam olarak nasıl etkiler sizce?
Bu noktada bir kavram karışıklığına değinmek gerekiyor. ‘Kentsel dönüşüm’ yasasına baktığımız zaman ‘kentsel dönüşüm’, tarihi SİT alanlarının korunması ve iyileştirilmesi anlamına geliyor. Yani ‘kentsel dönüşüm’ Esentepe Mahallesi’ni yıkıp yeniden yapılması anlamına gelmiyor. ‘Kentsel dönüşüm’ o alanın iyileştirilmesi anlamına geliyor. Ama ‘Afet Alanlarını Dönüştürme Yasası’ ise depreme dayanıksız, eskimiş konutların yıkılarak yeniden yapılması anlamına geliyor. Burada şöyle bir sorun var aslında: Mevcut yapı stokunu yıkacaksınız. Peki… Bu durumda yerine yapacağınız konutu kim yapacak? Elbette yapı müteahhidi. Bu durumda yapı müteahhidinin bu işten kar elde etmesi, bir kazancının olması lazım sanırım. Kazancının olmaması durumunda neden yapsın diye sorulabilir. Bu nedenle yıkılan binanın yerine yapılacak olan binanın en azından mevcudun üzerinde belli bir getirisinin olması gerekiyor. Bu anlamda emsalin de artması gerekiyor ya da yüksekliğin artması gerekiyor. Bu durumda da altyapı sorunları karşınıza çıkıyor. Ama genel olarak söylemek gerekirse yeniden yapılanmaya ada bazında bakıldığı zaman oldukça yararlı olacağını söyleyebiliriz. Yani ada bazında yapılan yapılanmanın ve yenilenmenin çok daha yararlı olacağını düşünüyoruz. Çünkü hem emsal artırımında hem yeşil alanı örtmede yararlı olacağı kanaatindeyiz.

ORSİAD: Türkiye’de inşaatçıların ekonomide çok fazla söz sahibi olduklarına tanık oluyoruz. İster yurt düzeyinde ister uluslararası düzeyde olsun bu değişmiyor. Birçok ülkede çok başarılı işlere imza atan çok sayıda sektör temsilcisi var. Sizce bunlar yeterli mi yoksa atılması gereken başka adımlar var mıdır? Bir de sektör olarak dünya ile ne kadar entegreyiz? Tamam inşaat sektörü uluslararası birçok işe giriyor ama bizim inşaatçılığımız genel olarak diğer ülkelerle kıyaslandığında ne kadar yeterli? Geleceğe güvenle yürüme kararlılığında olan Türkiye’nin ‘inşaat’ gücü yeterli midir?
Teknoloji açısından, yaptığımız binalar açısından dediğiniz doğru. Ama sektörün etkinliği açısından sesini duyurması açısından o kadar başarılı olduğumuzu düşünmüyoruz. Kamuoyunda yeteri kadar itibar görmediğimizi düşünüyorum. Çünkü bu doğru olsa gerçekten katma değer üreten bir kurum, odamız yok! Yapı müteahhitlerinin henüz bir odası yok! Berberlerin bile var ama yapı müteahhitlerinin odası yok! Çok önemli kendi örgütsel disiplinimizi sağlayacak sistemimiz yok. Acilen olması lazım…
Ülkemizde yapı müteahhitleri dünya ile boy ölçüşecek kalitede bina yapabiliyor. Yüksek katlı bina yapımında – ki ben karşıyım yüksek katlı binaya- dünya ile boy ölçüşecek düzeydeyiz. Üstelik iyi teknolojiler kullanarak önemli binalar yapıyoruz. Üstelik yüksek katlı bina teknolojisinin çok farklı bir teknoloji gerektiğini de hatırlatmak isterim. Statiğinden, rüzgarından, yapıldığı yerin önemine kadar çok farklı unsurlara dikkat etmek gerekiyor çünkü. Bu nedenle yapı müteahhitliği sektörü dünya ile rekabet edebilecek hatta birçok ülke açısından örnek alınacak noktadayız.

ORSİAD: Son 20 yılda küresel ekonomide yaşanan tüm gelişmeler ve artan rekabet koşulları bir gerçeği açık bir şekilde göstermiştir. Artık ürünler ve hizmetler için müşterilerin ödedikleri ücretlerin büyük bir kısmını, o ürünü oluşturan parçaların toplam maliyetleri ya da üretim maliyeti değil, o ürün içerisindeki ‘katma değer’ oluşturmaktadır. Katma değeri oluşturan en önemli unsurlar ise o ürünün tasarımı, özgürlüğü, bilgi yoğunluğu, teknolojik içeriği ve marka değeridir. Bu bakış açısından hareketle inşaat sektörü katma değer yaratmada ne kadar başarılı sizce?
Tamamen kurumlaşmış olan sektör açısından konuşacak olursam mimari açıdan da tasarım açısından da uluslararası ödüller almış bir sektörden söz ediyoruz. Yeşil bina, doğayla barışık sürdürülebilir binalar yapmakta oldukça başarılıyız. Yeni teknolojileri oldukça doğru bir şekilde kullandığımızı söyleyebiliriz. Bu konudaki en büyük eksikliklerimizden bir tanesi ustaların eğitimi. Biz İNDER olarak bu konuda oldukça ciddi çalışmalar yaptık. En kısa zamanda inşaatlarda çalışan ustalarımızı çok daha iyi yetiştireceğimize inanıyoruz; onları belgelendireceğiz. Dünya standartlarında ürettiğimiz inşaatlarda çalışan ustaları hem iş güvenliği açısından hem sağlık açısından hem de iş yapabilirlik açısından tamamen yetiştireceğiz ve bu belgelendirilecek. İNDER bu konuda çok ciddi bir çalışma yürüterek bakanlığa sundu, milli eğitimden de onay aldık ve yakın zamanda da uygulamaya başlayacağımızı söyleyebiliriz.

2013 sizce iyi geçecek mi? Bunu özellikle şunun için soruyorum: Konutta bir doygunluk varmış gibi görünüyor ya da acaba lüks konutta mı bir sona gelindi dersiniz?
2013’ün önceki yıllardan çok farklı olacağını pek sanmıyorum. Diğer yandan ülkemizde yapı müteahhitliği sektöründe istatistiki veriler çok sağlıklı işlemiyor. Örneğin belediyelerden yeterli bilgiyi alamıyorsunuz. Örneğin 2012 yılında ne kadar ruhsat verildiğini öğrenmeye kalksanız bunu almak ya imkansız ya da sizi çok yorabilir. Bu nedenle istatistiki bir veri sistemini acil olarak oluşturmak lazım. Bu konuda devletin sorumluluk alması gerektiğine inanıyoruz. Yoksa diğer kuruluşların kendi gayretleriyle topladığı verilerle konuşmaya başlıyoruz, bu da o kadar sağlıklı olmuyor. Zaten doğrusu da bu değil. Doğru olan bilgiyi kaynağından ve doğrudan almaktır. Bu sağlandığı zaman sorduğunuz soruya daha sağlıklı yanıtlar verebilmek mümkün olacak.
Yapı stoku belirli bölgelerde ortaya çıkmış olabilir. Doğrudur bazı bölgelerde var. Türkiye geneline baktığımızda ise ben talebin ötesinde bir stok olduğunu düşünmüyorum. Yani nüfus artışını ve kente göçü dikkate alacak olursak bu konuda stok olmadığı sonucuna varabiliriz. Hem biliyorsunuz artık gençler evlenmeden kendi başlarına bağımsız eve çıkmaya başlayarak da farklı bir süreç yarattılar. Eh ortalıkta satılmayan konut da bulunmadığına göre henüz doyma noktasından pek söz edilemez diyebiliriz.